26 Mart 2008 Çarşamba

Ali SABANCI kimdir?





Türkiye'nin köklü ailelerinden birine mensup olmasına rağmen, soyadını değil adını öne çıkarmayı başardı. İş hayatında pek çok ezberi bozdu. Yönetim kurulu başkanı olduğu Pegasus'u Türkiye'nin en önemli özel havayolu şirketlerinden biri haline getirdi.

Ali Sabancı, "Bir şeyin uzantısı olmak beni rahatsız ediyor. Ali olmak çok önemli." diye söze başlıyor. Sünnet olurken kendisine getirilen künyenin üstünde yazan A.Sabancı yazısını unutamıyor. "Künyedeki A, Ahmet de olabilir, Ayşe de, ama ben Ali'yim." diye ekliyor. Genç patron ilk parayı 10 yaşında kazanmış. O günleri şöyle anlatıyor: "Yeniköy'deki evimizin önünde canlı balık satan yerler vardı. Almanya'dan aldığım oltaları onlara sattım, 200 mark kazandım. Bir gün şapkalı ve iyi giyimli bir bey gelip, 'Olta alacağım; ama parasını yarın vereceğim' dedi. Kabul ettim. Babama anlattığımda, 'İnşallah getirmez de bir şey öğrenirsin.' dedi. Ama adam parayı getirdi."

"Sabancı Holding'deki Şevket Sabancı ve biz mirasçıları olarak hissedarlığımız devam ediyor. Ancak ben sadece hissedar olabilirim. Bu, çok önemli bir ayrım. Eğer, en iyi ben yönetebiliyorsam, benim yönetme hakkım var demektir. Yok, en iyi ben yönetmiyorsam yönetim işini başkasına bırakmalıyım. Yönetimi her ne pahasına olursa olsun elde tutma gayreti doğru değil. Bu konularda ego asla olmamalı."

Her ne kadar kendine 'Yönetim Kurulu Başkancığı' dese de Pegasus Yönetim Kurulu Başkanı Ali Sabancı ile ilgili pek çok şehir efsanesi duymuş ve okumuştum. 'İş Dünyasına Yön Verenler' serisi içinde 'mutlaka görüşmeliyim' dediğim özgün kişiliklerden birisiydi. İş geleneği olan bir aileden geliyordu. Sabancı soyadına sahipti ve Sabancı Topluluğu, bu ülke için ekonomik değer oluşturmuş köklü ailelerden biriydi. Ancak bütün bunlara rağmen, 'Ali' olarak da bir duruşu ve iş yapış biçimi vardı. Uzun söze hacet yok! Pegasus ile yaptıkları ortadayken ve her gün yeni bir uygulamayla alışılagelmiş iş yapış biçiminin ezberini bozan Ali Sabancı'dan öğrenilecek çok şey vardı.

Bizi kendi gibi, sıcak ve dostane karşıladı. İlk tanışmadan sonra da 'abla' demeye başladı. Her ne kadar yakın duruyor ve olduğu gibi gözüküyorsa da kendisiyle muhatapları arasına koyduğu kalın şeffaf duvarı fark etmemek mümkün değildi. Söyleşimiz boyunca enerjisini hiç yitirmeden bazen oturarak çokça da ayakta vücut dilini de kullanarak sorularımızı topu taca atmadan cevaplandırdı. Ali Sabancı'ya ilk sorum, karşımda bu kadar enerji dolu birisinin kendisini nasıl tanımladığı oldu, "Huzuru seven biriyim. Yalnız başıma kaldığımda da hiç sıkılmam. En son kendi başıma bir hafta tatil yaptığımda sadece üç kere konuşmuşum. Bu demek değil ki; kalabalıkları sevmem. Aksine kalabalıklar bana enerji verir." diye anlattı kendini.

Peki, iş yapış sürecinde kendini nasıl ortaya koyuyor? "Çalışma arkadaşlarım, katılacağım toplantılar için bana bir sunum hazırlayıp verirler. Ama her zaman konferans ya da kokteylde anlattıklarım, sunum için hazırlanan yazıdan çok farklı olur. Haddim değil, benzetmek; ama rahmetli amcam Sakıp Sabancı da böyleydi. Yapacağı konuşmaları küçük kağıtlara hazırlardı. Anlattığı konular onun ağzından farklılaşırdı. En basitinden 'Ali topu tut!' cümlesini bile farklı bir üslupla söylerdi. Bu basit cümleye başka bir anlam yüklerdi.

Bana gelince; beni yeteri kadar tanıyanlar, kendimi ortaya koyuş biçimimin doğal halim olduğunu bir müddet sonra anlıyorlar. Bu röportajı yapmak üzere bugün spor bir kıyafetle geldim. Bu demek değil ki; takım elbisem yok. Tarzım bu. 38 yaşındayım; ama aslında bu yaşta değilim. Rahat bir adamım ben." diyen Ali Sabancı'nın canı da çok tez: "Eşimle, çocuklarımla alışverişe gidemem, sıkılırım. Defalarca elbise giyip, çıkarıp deneme yapamam. Ne istediğimi bilirim. Ne alacağımı bilirim. Çabuk karar veririm. Beni rahatsız eden tek şey sürtüşme yaşamaktır. Hani küfredecek kadar haklıyımdır ama 'Yeter ki şu adamla muhatap olmayayım da...' der, bulaşmam. Bu, çok deneyimli olmamamdan da kaynaklanabilir. Ya da kaba tabiriyle çok 'kazık' yemediğimden dolayıdır diye düşünüyorum. Bu nedenle kazık yemenin acısını da bilmiyorum. Haklı olduğumu bilsem dahi bir sürtüşme durumu olursa bundan rahatsız olurum."

Ali Sabancı, bireysel girişimiyle ilk ne zaman para kazandı ve ne hissetti?

"Galiba 10 yaşındaydım. Yeniköy'deki evimizin önünde canlı balık satan yerler vardı. Almanya'dan aldığım oltalardan ilk yaz 200 mark kazandım. Sonuçta net bir kazanç sayılmaz; ama ciro anlamında iyi bir paraydı. O dönemden aklımda şöyle bir anı kalmış. Şapkalı ve iyi giyimli bir bey gelip, 'Olta satın alacağım; ama parasını yarın vereceğim' demişti. Tamam deyip, oltaları vermiştim. Eve gittim, babama anlattım. Babam, 'İnşallah getirmez de bir şey öğrenirsin.' dedi. Ama adam ertesi gün oltanın parasını getirdi. İnanın bu olay benim için hem iyi bir ders hem de iyi bir anı oldu. Paramı getirdiği için de elbette çok mutlu oldum.' diyor Pegasus Yönetim Kurulu Başkanı Ali Sabancı.

İş erbabı olmak ya genlerle geçiyor ya da iş ortamında doğup büyüyen, işi erkenden çok iyi öğreniyor. Ali Sabancı'nın varlıklı bir aileden geliyor olması onun ne iş yapış biçimini ne de işten beklentisini etkilemiş. Gelecek kaygısı olmadığı gerçeğinden yola çıkarsak, onu hayata karşı neyin bu denli motive ettiğini bilmek istiyorum. Ali Sabancı, "Beni, takdir edilmek çok besler. Bugün sabah tıraş olurken dinledim. Televizyonda, Şampiyonlar Ligi'nde oynayan Barcelona takımındaki bir oyuncuyla röportaj yapıyorlardı. Oyuncu çok önemli biri. Konuşmasında, kalecisinin ne kadar önemli olduğunu anlatıp, ona teşekkür ediyordu. İşte o sırada ben o kalecinin yerinde olmak istedim.

Bir başka örnek de geçenlerde iş için Ankara'ya gittim. Hanım da Rusya'da. İki oğlan da babaannede kalacak. Büyük oğlan okuldan gelmiş, 'Ben babaanneme gitmeyeceğim' diye tutturmuş. Dadısı telefonu bana verdi. Dedim ki, 'Oğlum, sen babaannene git. Ben akşama dönüyorum.' dedim. Bunun üzerine, 'Peki ben babaanneme gideceğim; ama döndüğünde seninle yatacağım.' dedi. İşte o an tercih edilmek var ya! İşte bu, istenmek duygusu beni çok mutlu ediyor." diyor. Ali Sabancı, kendine zaman ayırdığında da mutlu oluyor ve elbette iş başarısı ile beraberinde para kazandığında da...

Ne kadar küçük bir ayrıntı mutlu ediyor, diyorum içimden; ama bir o kadar da insani. Sadece kendisi olduğu için istenmek. Sabancı soyadı hayatının her bir yanını sarmışken bu insani duygu nasıl tatmin edilecek? Bu konuda da söyleyecekleri var, bizimle paylaşıyor Ali Sabancı: "Bir şeyin uzantısı olmak beni rahatsız ediyor. Ali olmak çok önemli. Sabancı olmak elbette önemli bir şans. Liberal bir anne, baba ile büyümek de başka bir şans. Mesela ben Boston'da okurken, babam her perşembe arar ve şunu söylerdi: 'Oğlum hafta sonu ne yapıyorsun?' 'Ne demek' derdim. 'Oğlum, ben seni Amerika'ya niye gönderdim? Görmediğin yerlere git'. Şimdi bakıyor ve vakitsizlikten ne kadar az gezdiğimi görüyorum."

Bir anı anlatıyor çocukluğundan; Ali Sabancı, sünnet olurken kendisine getirilen altın künyenin üstünde yazan A.Sabancı yazısını unutamıyor. "Künyedeki A, Ahmet de olabilir, Ayşe de; ama ben Ali'yim." diyor. Bir anısı da günümüzden, "Ev yaptırıyorum. Ahşap ustası aileden birilerine daha önce iş yapmış, anlatıyor. O an, "Eyvah, inşallah iyi bir pazarlık yapmışlardır, inşallah zevkleri çok abartılı değildir. Çünkü usta, beni aklında derhal bir şablona oturtuyor ve beklentisi o yönde oluyor. İşte bu, beni huzursuz ediyor."

Ali Sabancı, kendini davet edenlerin soyadı ya da konumundan ötürü değil de kendisi olduğu için davet edildiğinde mutlu oluyor: "Beni tanımayanlar iftara davet ediyorlar. Aslında bu da yalancılık. Keşke beni tanıyanlar çağırsa. Çünkü bu, çok özel bir şey. Peki, neden beni çağırıyor? Çünkü ben o listeye yakışıyorum. Aileden dolayı mı, Sabancı'dan dolayı mı bilmiyorum. Bu tür durumlarda ben de o davetlere gitmiyorum."

Ali Sabancı, başarmayı, sadece başarmış olmayı bile çok seviyor. Peki, onun başarı tanımının içini neler dolduruyor?

"Beni mutlu eden şey, başarının algısıdır. Bir insanın düşünce yapısını değiştirmek çok önemlidir. Sizin fikirlerinizi garip bulan kişi, sizi dinledikten sonra yanınızdan, bahsettiğiniz konuya inanmış olarak ayrılıyorsa, işte o zaman başarılısınız demektir. Çünkü zaten o insanların sayısını artırmak başarıyı getiriyor. Düşüncede mütevazı olmak gerekir. Benim için başarı, insanların düşüncelerine etki edebilmek, onları etkilemektir." diyen Ali Sabancı, bir lider mi, yönetici mi? "Ben kesinlikle liderim. İnsanların yüreğini okşayabiliyorum. Yüreklerini okşarken ceplerini de okşarsam bu, iyi bir şey olur. Bence insanların duygusal yönleriyle cepleri arasında güçlü bir ilişki var. İş başvurusu yapan birisine şunu soruyorum: 'İlk sene işverenin sana zam yapmazsa ne yaparsın?' Bu sorunun karşılığında, karşımdaki kişiden şu cevabı bekliyorum: 'Gidip bunun hesabını sorarım.' Ama nerede? Aldığım cevap şu oluyor, 'Öyle takdir etmişler, öyle uygun görmüşler.'

Sabancı'da çalışırken, faizin yüzde 50-60 olduğu dönemlerde, zam oranı enflasyonun altında kaldığı için kim bilir kaç kişi işten ayrılmıştır diye oturup düşünürdüm. Ama hiç kimse hele de üst seviyeden kimse işten ayrılmazdı. O zaman diyordum ki; demek ki hak ettiklerinden fazla para veriyormuşuz. Daha da önemlisi, adamın gidecek yeri yok. 'Hakkımı vermezlerse istifamı basarım!' cümlesini bekliyorum. Ama hiçbir zaman böyle bir şeyle karşılaşmadım. Maaş, verilen değil, hak edilen bir şey. İnsanlar talepkâr olmalı. Ama bu talep kuru kuruya da olmamalı. Bazı arkadaşlara yabancı kurdan maaş ödüyoruz. Kur iyi giderken ses çıkarmıyorlar. Kur düşünce 'YTL'ye dönebilir miyiz?' diye soruyorlar. Sürekli kendi adlarına tasarruf etmeyi düşünüyorlar. Üretmiyorsan talep edemezsin." diyor.

Ezber bozan devrimci bir yaklaşımı var Ali Sabancı'nın. İş başvurusundan bir bedel almak da bunlardan biri. 'Neden?' diyorum, cevaplıyor: "İlk günden bugüne kadar 77 bin 600 kişi Pegasus için iş başvurusunda bulunmuş. Kaç kişiyi işe almışız, 128 kişiyi. Neden bu kadar çok başvuru var? İngilizce bilen demişiz, annesi iki ay İngiltere'de kalan bile İngilizce biliyorum diyerek başvurmuş. O halde istenen iş tanımına doğru adamın başvurmasını sağlamak üzere bir bedel konulması gerekiyordu. Biz de bütün itirazlarına rağmen koyduk. Şimdi haftada 90 kişi başvuruyor. Bu, sıra dışı bir uygulama; ama yapılması gerekiyordu."

Ali Sabancı'nın işi bürokrasi ve hükümetle sıkça karşılaşıyor. Peki 2. AK Parti hükümeti ile ilgili neler düşünüyor?

"İstikrara inanıyorum; çünkü koalisyon hükümetleriyle iş olmuyor. Rakamlara baktığımızda ekonomik göstergeler kötü demiyor. İki hafta evvel Merkez Bankası faizleri dörtte bir oranında indirdi. 16 ay boyunca müdahale olmamış. On sene evvel bunu sorsalardı, 'Amerika'da mı olmuş?' derlerdi. Diğer yandan ihracatçı sıkıntıda mı? Kendilerine göre döviz kurundan ötürü sıkıntıdalar; ama ihracat 100 milyar doları aştı. Demek ki sıkıntı, kâr edemiyoruz noktasından çıkıyor. İyi bir istikrar dönemindeyiz. Tek sıkıntımız, kalıplaşmış düşüncelerimiz ve paranoyalarımızın olması. AKP'nin tek sıkıntısı yaptıklarıyla ilgili değil. Çünkü şu ana kadar yaptıklarını hiçbir hükümet yapamadı. AKP, bu kadar iyi şeyler yapmasına rağmen, kötü şeyler de yapabilir diye bir algısı var. Millet bu istikrara alışık değil. Açıkçası ben, AKP'den ikinci kez yönetime geldiklerinde biraz daha farklı bir şey bekliyordum. Görüştüğüm bakanlar on dakikası varsa on dakika dikkatlice beni dinliyorlar. Dinlemek de önemli. Bürokrasi onların bu hızına ne kadar ayak uyduruyor bilmiyorum; ama ben, Türkiye'nin geleceğinden umutluyum."

Murat AKDOĞAN KİMDİR?









1967 'de Bayraktaroğlu Ailesi tarafından kurulan Baymak, Türkiye'de pek çok ilki, örneğin ilk modern kat kolöriferini ve ilk termosifonu yaparak isminden söz ettirmişti. 1990'lara geldiğinde Kartal'daki fabrikasına yaptığı yatırımlarla daha da büyümüş, ancak büyümeyi dış kaynaklarla finanse ettiği bir sırada çıkan Körfez Krizi'nin kurbanı olmuştu. Aile bireyleri teker teker sahayı terk ederken, Baymak, piyasaya ve bankalara yaklaşık 20 milyon dolar borçlanmışken, fabrika artık çalışmıyorken, bir fabrika müdürü çıktı ortaya. İsmi Murat Akdoğan'dı. "Bence girişimci çok ama iyi yönetici az. Girişimciliği bilimsel yönetim anlayışıyla birleştirmeyen şirketler batmaya mahkum" diyecek kadar liderliğine güvenen fabrika müdürü o gün 25 yaşındaydı ve Baymak'ı bu krizden çıkaracağına yüzde yüz inanıyordu...

KİRALIK ATÖLYEDE BAŞLADIK
* Konkordato ilan edildiğinde kaç kişi kalmıştınız?
Baymak 1992'de konkordato ilan etti. Fabrika elimizden alınmıştı. Kağıt üzerinde bir şirket görünüyorduk. Ben ve yanımda çalışan 3-5 işçi kalmıştık. İşe 300 metrekare kiralık bir atölyede başladık.

* Peki siz ne adına bu işe giriştiniz. İki kardeş gitmiş olsa da Koray Bayraktaroğlu hala şirketteymiş. Size mi devretti sorumluluğunu? Devrettiyse şayet, siz 25 yaşında bir gençken altına girdiğiniz sorumluluktan ürkmediniz mi?
Beni 25 yaşında fabrika müdürü yapan insanlar adına bunu yapmam gerektiğini hissettim. Patronumu yalnız bırakmak istemedim.

* Bu cesareti kimden aldınız, babanızdan mı?
Benim babam ilkokul öğretmeniydi. Önümde iki idol vardı, biri babam diğeri Atatürk'tü. Babam o kadar zorluklar çekti ki, ona rağmen bir başına 10 daireli bir apartman dikmeyi başardı. Öğretmen arkadaşlarına gelip kooperatif kuralım, ama paramız çok az, o yüzden yarım gün de bizzat inşaatta çalışalım demişti. Hiçbir arkadaşı kabul etmedi. Bir gün babam eve bir paket getirdi. Bize hediye aldığını zannettim. Oysa paketin içinden bir ev maketi çıktı. 'Bu benim hayalim' dedi. 'Bunu yapacağım.' Babam Yakacık'ta aldığı bir arazide bunu yaptı. İnşaatın hem amelesi hem de ustası oldu. Babamdan çok etkilendim. Mücadeleyi gördüm. İmkansız denen şeyi imkanlı hale getiren bir idol vardı önümde. Aslında ben garantiyi tercih edip, bir makine mühendisi olarak herhangi bir işe girebilirdim. Bu batıştan bir sorumluluğum yoktu, gidebilirdim. İnanmak çok önemli. Herkes imkansız diyor. Para yok, pul yok. Fabrika yok. Sadece borç var. Ben dedim ki, bu iş ihtilal yapmaya benziyor. Kaybederse adamı asarlar. Kazanırsa kahraman yaparlar.

* Liderlik özelliğinizin kuvvetli olduğunu düşünüyorsunuz...
Şunu gördüm, büyük başarılara hesap yaparak ulaşılmıyor. O hedefe duygusal olarak bağlanınca gerçekleştiriliyor. Bir de şirketleri krizlerden yöneticiler çıkartamaz, liderler çıkartır bence.

KOMAYA BİLE GİRDİ
* İdolleriniz var ama yol göstericiniz yoktu yani...
Yoktu. Elimde borç dışında hiç bir şey yoktu. Yan sanayiye, bankalara, işçiye, devlete borç vardı. Baymak ve patronlarım çok dürüst battı. Hiçbir üç kağıt yoktu. Önce servisleri topladım. Onlara dedim ki durumumuz böyle ve siz garanti hizmetini yerine getirmek zorundasınız. Ben mücadele edeceğim ama size verecek bir param yok. İnanıyorsanız kalın, yoksa gidin dedim. 70 servis vardı ve bir iki kişinin dışında hepsi kaldı. Gerçekten canla başla bana verdikleri sözü tuttular. Yan sanayicilerle de konuştum ve onları da ikna ettim.

* Tüm bunlar yaşanırken ciddi bir de hastalık geçirmişsiniz?
Biz hep zorluklardan beslendik. 1994'te bu mücadeleyi verirken, çok ciddi bir hastalık da yaşadım. Bir gün işten çıkıp, ders anlatmak için üniversiteye gittim. Birden kendimi kötü hissettim. Hastanede komaya girdim. Beynimde bir tümör bulundu. Sonuçta yaşama şansımın az olduğu söylendi. Patronum Koray Bayraktaroğlu'nun girişimiyle, ABD'de tedavi oldum. Enfeksiyon olduğu ortaya çıktı. Doktorlar altı ay dinlenmem gerektiğini söylüyordu ama ben gündüzleri işe gittim. Akşamları serum takıldı.

25 Mart 2008 Salı

Bill gates kimdir?














Amerikalı girişimci Gates iki kişilik şirketini (Microsoft) başta gelen bir Bilgisayar Software (Yazılım) şirketine dönüştürdü. Gates 20. yüzyılın son döneminde en başarılı şirket patronlarından biri oldu. Seattle/Washington'da avukat bir babayla öğretmen bir annenin oğlu olarak dünyaya gelen Gates, henüz oniki yaşındayken özel bir okulda ilk informatik (bilişim) kurslarına gitti. Okul arkadaşı Paul Allen ile birlikte boş zamanlarını çoğunlukla bilgisayar programları üzerinde çalışarak geçiriyordu.

Yakınlarındaki bir şirketin büyük bilgisayarını para ödemeden kullanabilmek için, iki arkadaş kullanıcılar için yazılım hatalarını arayıp buluyorlardı. Bu şekilde bilgisayar konusunda uzmanlaşan öğrenciler, 1972'de ilk şirketlerini (Traf-O-Data) kurdular. Bu şirket bir trafik sayım ve kontrol sistemi için programlar üreterek hemen 20.000 dolarlık satış yaptı. Gates bundan bir yıl sonra TRW adlı silah işletmesinde staj gördü, ardından da babasının önerisi üzerine Harvard Üniversitesi'nde hukuk eğitimi almaya başladı.

Kişisel bilgisayarlar 70'li yılların ortasında henüz gelişimlerinin ilk aşamasında bulunuyorlardı. MITS şirketinin Altair adını verdikleri en önemli modeli henüz standart bir kullanma programına sahip olmayıp ancak tamamlanmamış bir işletme sistemine sahipti. Gates ve Allen'ın, Altair için 1964'te geliştirdikleri program dili BASIC sayesinde bilgisayar kullanıcıları aletlerini kendileri programlayabiliyorlardı. MITS firması genç araştırmacılardan pazarlama lisansını satın alarak kendilerine sistemi daha da geliştirmeleri için sipariş verdi. Gates bunun üzerine tahsilini bırakarak Allen ile birlikte Albuquerque/New Mexico'da Microsoft adlı şirketi kurdu.

Microsoft, kendini sebatla mikro bilgisayarlar için yazılımı geliştirmeye adayan ilk işletmelerden biridir. Aradan kısa bir süre geçtikten sonra General Electric gibi şirketler, devamlı müşterileri arasında bulunmaktaydı. Gates 1977'de, aletlerini BASIC ile donatabilmek amacıyla, Apple, Tandy ve Commodore gibi PC (Personal Computer - Kişisel Bilgisayar) üreticileriyle lisans sözleşmeleri imzaladı. Ayrıca FORTRAN, COBOL ve Pascal gibi program dillerini geliştirmekle, Microsoft'a bir üstünlük ve uluslararası pazar yolunun kendilerine açılmasını (1978'den sonra ilkin Japonya olmak üzere) sağladı. Gates 1979'da yalnızca 13 çalışanıyla yaklaşık 3 milyon dolarlık bir satış gerçekleştirebildi.

1980'den sonra PC pazarına girip Gates'i bir PC işletme sistemi geliştirmekle görevlendirince, hızlı yükselişleri sürüp gidegeldi. Microsoft'un kısa zamanda tasarladığı MS-DOS (Microsoft Disc Operating System - Diskli İşletme Sistemi) 80'li yıllarda dünya çapında satış rekorları kırdı (120 milyon nüsha). Gates akıllıca bir öngörüyle haklarını mahfuz tutarak diğer donanım üreticilerine de satış yapabildi. Bunu izleyen zamanda giderek daha çok firma IBM ile bağdaşan aygıtları piyasaya sürünce, geliştirdikleri işletme sistemi bütün bilgisayarlar için standart hale geldi. Bu arada 1.000 çalışanı olan şirket, 80'li yılların ortasından sonra Avrupa'da şubeler kurdu. Şirketin başkanlığını yürüten Gates, tutarlı ekip çalışmasına ve katı bir performans ilkesine önem veriyordu. Bütün çalışanların performansları altı ayda bir değerlendirilmekteydi.


Gates işletme sistemine paralel olarak uygulama programları alanında da son derece başarılı çalışmalar ortaya koyuyordu. Multiplan Çizelge Hesap Programından (1982) sonra, 1983'te ilk kez fareyi (mouse) kullanan MS-WORD adlı metin işleme sistemini başlattı. Özellikle WORD Avrupa'da çok satılırken, ABD'de Lotus 1-2-3 ve WordPerfect adlı rakipleri karşısında, ancak yavaş yavaş başarıya ulaşabildi.

Microsoft'un yazılım alanındaki kesin başarısı, Apple şirketinin kendilerine verdikleri siparişle gerçekleşti. Macintosh adını verdikleri örnek oluşturacak nitelikteki bilgisayar için çeşitli uygulama sistemleri (örneğin WORD ve Excel) geliştirildi. Gates şirketini 1986'da anonim şirkete çevirdi. Aradan çok geçmeden yalnız kendi payının (% 45) borsa değeri 1 milyar doların üzerindeydi.

MS-DOS işletme sisteminin grafik bir iyileştirmesi olan WINDOWS'un geliştirilmesi çalışmalarına Gates 1985 yılında başlamıştı. WINDOWS'u piyasaya sürdükten (1987) üç yıl sonra bir pazarlama kampanyasıyla başarılı oldular. Microsoft bu sistemi sürekli olarak daha ileri program elemanlarıyla genişletiyordu. Gates özellikle WINDOWSu daha basit ve daha kullanışlı bir biçime sokmaya önem veriyordu. Microsoft 1993'te tartışmasız piyasanın lideriydi (yıllık ciro: 3.75 milyar dolar; borsa değeri: 20 milyar doların üstünde). Gates'in kişisel serveti yaklaşık olarak 7 milyar dolar olarak tahmin

Steven Paul Jobs kimdir?




















Steven Paul Jobs

Apple Computer'in genel müdürüdür ve bilgisayar sanayisinin önderlerindendir.

Apple 1 Nisan 1976 tarihinde Steve Jobs ve Steve Wozniak tarafından kurulmuş olan bilgisayar firmasıdır. Şirket merkezi Cupertino, California, Amerika'dadır. 2005 itibarı ile genel müdürü Steve Jobs'dır. Apple Macintosh ve iPod bilinen önemli ürünlerindendir.

Steve Wozniak ile birlikte Apple'in ortaklarından olup, 1976 yılında kurdukları bu firma Apple II sayesinde bugünkü ev bilgisayarlarının gelişmesinde önemli yer almıştır.

Steve Jobs, Xerox'un Palo Alto Research Centernda geliştirilmiş olan Fare (Mouse) ve GUI (Graphical User Interface) kavramlarının ticari önemini kavrayıp, sonradan bunları Apple Macintosh'da uygulamaya koymuştur. Steve Jobs aynı zamanda Pixar Animasyon Stüdyoları'nın genel müdürü ve yöneticisidir.

İlk zamanları



Green Bay, Wisconsin'de, Joanne Simpson ve adı bilinmeyen Mısırlı bir babanın oğlu olarak dünyaya gelmiştir, doğumundan hemen sonra Mountain View, Santa Clara County, California'dan Paul ve Clara Jobs çifti tarafından evlat edinilmiştir. Özzkardeşi romancı Mona Simpson'dır.

1972 yılında Steve Jobs, Cupertino, California'da bulunan Homestead High School'dan mezun olmasının ardından Portland, Oregon'daki Reed College'e başvurmuştur fakat bir dönem sonra oradan ayrılmıştır.
1974 yılının sonbaharında, Steve Jobs California'ya geri dönerek " Homebrew Computer Club"'un toplantılarına Steve Wozniak ile katılmaya başlamıştır. O ve Wozniak, Atari Inc.'de, o zamanların ünlü bilgisayar oyun üreticilerinden de, iş bularak oyun tasarımcısı olarak çalışmaya başladı. O zamanlarda ABD'de, satılan Cap'n Crunch'ların içinden çıkan düdükler, üzerlerinde ufak değişiklikler yapılınca AT&T tarafından uzun mesafeli aramaların denetleme frekansı olan 2600 Hz'i sesini verebiliyorlardı. Kısa bir süre zarfında Jobs ve Wozniak 1974 yılındahayatına atılarak pahalı uzun mesafe görüşmelerini bedava yapabilmek için "blue box"'lar üretmeye başladılar.

1976 yılında Jobs 21, Wozniak'da 26 yaşındayken Apple Computer Co.'yu Jobs ailesinin garajında kurdu. Ilk olarak piyasaya sürdükleri ev bilgisayarı Apple I'di ve onu 666.66$'a satıyorlardı.

1977 yılında Jobs ve Wozniak, Apple II'yi piyasaya sundular, o zamanlar Apple II ev piyasasında önemli bir yer elde etmişti ve Apple'ın bilgisayar piyasasındaki yerini sağlamlaştırmıştı. Aralık 1980 yılında Apple Computer halka ılmıştı ve çok iyi değerlerle piyasaya girmişti. Aynı yıl Apple Computer Apple IIIpiyasaya sürdü, fakat bu model bir önceki modelinin yerini alamadı.

Apple büyümeye devam ederken, firmanın genişlemesini sağlayabilecek bir yönetici aranıyordu. 1983 yılında Jobs, John Scully'i (o zaman Pepsi-Cola'nın CEO'su) ayartarak ve "Ömrünün sonuna kadar sadece şekerli su mu satmak istiyorsun yoksa dünyayı mı değiştirmek istiyorsun ?" şeklinde meydan okuyarak Apple'in yeni CEO'su haline getirdi. Aynı sene Apple teknolojik olarak gelişmiş fakat ticari olarak başarısız olan Apple Lisa'yı piyasaya sundu.

1984 yılında Macintosh piyasaya sunuldu, piyasada ticari bir başarı yaşamış ilk GUI'lu bilgisayar. Mac'in geliştirilmesi Jef Raskin tarafından başlatılmıştı ve Xerox PARC'da geliştirilmiş olan, fakat ticarileştirilmemiş teknolojilerden esinlenilmişti. Macintosh'un başarısı Apple'in Apple II serisini kaldırıp onun yerine Mac ürünleri sunması ile devam etmiştir ve bugüne kadar da devam etmektedir.

Apple'den gidişi


Steve Jobs, Apple için ikna edici ve karizmatik bir savunucuydu, eleştirilere de bakılırsa aynı zamanda düzensız verslı bir yöneticiydi. 1985 yılında firma içinde oluşan bir kavga sonucu Jobs, Sculley tarafından görevlerinden çekilmiştir veşarı atılmıştır. Burda ama aynı zamanda Jobs'un hala Apple Computer'in başkanı olduğunuda not düşmekte fayda vardır.

Apple'ı bıraktıktan sonra Jobs başka bir bilgisayar firması buldu, NeXT Computer'ı. NeXT, Lisa gibi teknolojik olarak çok gelişmişti fakat hiçbir zaman, bilimsel çalışma alanları hariç, popüler olamamıştı. Örneklemek gerekirse Tim Berners-Lee özgün World Wide Web sistemini CERN'de bir NeXT bilgisayarında geliştirmiştir. Ne kadar popüler olmasa da, Object Oriented Programming (nesneye dayalı programlama), PostScript gösterme ve magneto-optical sürücü teknolojilerinin gelişmesinde yardımcı olmuştur. NeXT'deki bir sürü yenilik 2000'lillarının başlangıcında Mac OS X'de görülecektir. NextStep ve onun halefi OpenStep, x86 mimarisi ve o zaman PowerPC mimarisi üzerinde çalışıyordu.

Apple'a dönüş


1996 yılında Apple, NeXT'i 402 million $ karşılığında, Jobs'u kurduğu firmaya getirmek için satın aldı. 1997 yılında Apple'ın geçici CEO'su seçilerek ve dikkatli planlama sonucu, şirket içi bir darbe ile o zamanki CEO Gil Amelio gönderilmiştir.

NeXT'in satın alınmasıyla, NeXT'in bir sürü teknolojisi Apple ürünlerinden yer aldılar, bunlardan en belirgin olan örnek ise Mac OS X ile gelişmiş olan NeXTSTEP'dir. Jobs'un kumandanlığında Apple, iMac'i piyasaya sunmasıyla inanılmaz bir şekilde satışları artırdı. O zamandan beri gözalıcı tasarımları ve marka kuvvetlendirilmesi Apple'a yaradı.

Geçmişllarda şirketi kendi alanındanşarıya çıktı. iPod taşınabilir müzik çalarının piyasaya sunulması, iTunes dijital müzik yazılımı, iTunes müzik dükkanı'nı açarak şirket kişisel elektronik ürünleri ve online müzik piyasalarına el attı.

Bir yandan yenilik için teşvik ederken, Jobs her zaman çalışanlarına "gerçek sanatçılar gönderir" ''real artists ship'', gibi mesajlar iletir. Bununla da ıkça bir ürünün zamanında sunulmasının, yenilikçilik ve sıradışı tasarımlar kadar önemli olduğunu ima etmektedir.

Jobs, Apple'da yıllığına 1$'dan birkaç sene boyunca çalıştı, bu ona aynı zamanda Guiness Dünya Rekorları listesinde "En Düşük Maaşlı CEO" unvanını kazandırdı. Apple kazançları artığında ve firma eksiler yerine artılar bölgesinde gezinmeye başladığında, firma unvanından "geçiçi"'yi kaldırdı. Resmi olarak Apple'da maaşı hala 1$ olarak devam etmektedir, tabi ki Apple firmasından bu arada hediyeler verildir, bunlara örnek vermek gerekirse: 1999 yılında 90 milyon $ değerinde bir Jet, ve sınırlı hisselerden yaklaşık 30 milyon $'lık bir pay.

Jobs'a her zaman mükemmel, ikna etme ve satıcılık kabiliyetlerinden saygı duyulmuştur

CEO kelimesinin anlamı nedir?

Kısaca chief executive officer yani " baş yürütmeyle ilgili memur".

world ceos

Bu blogta gerek ülkelerinde gerekse dünya çapında ses getirmiş ceoları ve bunların yaşam hikayelerini vede onları başarılı bir ceo yapan sırları paylaşacağım.